Vatandaşlarımız sözleşmelerde önüne getirilen onlarca sayfayı okumak yerine, kendine ne kötülük yaptığını bilmeden arkadaşına, dostuna, akrabasına iyilik yaptığını düşünerek ardı ardına atar imzayı. O atılan imza yazılı bir kâğıda kondurulan bir çizgiden ibaret değildir. Aslında kefilliği üstlenen kişi, hayal edebileceğinden çok daha büyük bir yükün altına girmektedir. İşte her şey bu atılan imzalardan sonra başlar. Eğer kefil olduğu borç miktarı asıl borçlu tarafından ödendiyse ne mutlu ona. Peki ya ödenmediyse, kefil bu borçtan nelerle sorumlu olduğu, kefalet sözleşmesi, müteselsil kefaletin adi kefaletten farkı, müteselsil kefalette kefilin sözleşmeden doğan sorumluluğu ve kanundan doğan sorumluluğu konularından özet bir şekilde bahsedelim. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanuna göre “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” Kanunda yer alan bu tanıma göre kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir.
TBK.585.madde gereği adi kefalette alacaklı, bazı durumlar haricinde borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak, bazı hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir. Bu bazı haller nelerdir gazetemizde bana ayrılan yer gereği bunları tek tek bahsedemeyeceğim. Ancak alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir.
Türk Borçlar Kanuna göre kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.
Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehili verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.
Evet kanun metninden de anlaşılacağı üzere, müteselsil kefillikte normal kefillikten farklı olarak alacaklı ya da alacaklı avukatı, alacağını almak için her insanın bir yere ulaşmak üzere en kısa yolu seçmesi gibi en garanti ve çabuk tahsil etmek yoluna girer ve müteselsil sorumlu olan kefili seçebilir. Bir başka deyişle, kefilin sorumluluğu adi kefalete göre daha ağırdır. Yani, müteselsil kefalet borçluya başvurmadan ve taşınmaz rehnini paraya çevirmeden önce, alacaklıya, müteselsil kefile başvurma olanağı sağlar. Müteselsil kefaletin en önemli özelliği de budur. Peki kefil müteselsil kefil mi adi kefil mi olduğunu nereden anlayacak. Tabiî ki imza attığı sözleşme hükümlerine bakarak anlayabilecektir. İmza attığı sözleşme ticari işten kaynaklanan borç sözleşmesi ise zaten 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 7. Maddesine göre bu kefil sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça müteselsil kefildir. Dolayısıyla “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” kaidesi gereği ben sadece imza atmıştım veya asıl borçlunun kaçırdığı taşınır-taşınmaz mallar var, önce ondan alın gibi veryansınları alacaklı duymayacak, işitmeyecektir. Vatandaşta borç yükünün altında kalacaktır.
Tüm bu mağduriyetlerin yaşanmaması temennisiyle.
Av. Büşra ARSLAN